21 Aralık 2008 Pazar

hemen çıkmalıyım yola

işimi şansa bırakamam
bu sabah bir serinlik var yüreğimde
ferah zihnim
iç açıcı temizlik ürünleri kadar ferah
duygularım sadecik

sadece sadecik değil
aynı zamanda tazecik

hazır içim böylesine serinken
duramam yerimde
ve de şansa bırakamam işimi

istiklalde pusuya yatmalıyım
bütün silahlarımı kuşanıp

orada hemencecik bir iki sevda kurşunlamalıyım
olay mahalinde mümkün olduğunca iz bırakarak

oradan
beşiktaş’a

beşiktaş’ta soldururum
taze kalmış birkaç anıyı

direnenleri pişman ederim
yaşandıklarına

ve denize dökerim nihayet Kadıköy’de
insanlardan toplayıp biriktirdiğim bütün sevgileri

birazcık yorulmuş halde
eve geldiğimde

uyku süsü veririm
cinayetlerime

11 Kasım 2008 Salı

oh olsun!

dişleri ikişer ikişer dökülürken avuçlarına
etleri löpür löpür damlarken zemine
kokuşup çürüryen insanlığına,
oh olsun diyene
oh olsun öyleyse!

doğacak bir çiçek gübresinden
kokusu misk, rengi şems
bunu bilmezden gelene
oh olsun öyleyse!

havva

çıt dedi
kıtır kıpır
çatur çutur
paldır küldür döküldü
saçıldı kirli yeşil halının üstüne

hişşşşşş dedi
usul usul
sakin sakin
sustu kederine

dedi ki
ben
artık
katılmıyorum kendi eylemlerime

6 Kasım 2008 Perşembe

teslim-olagelmenin hafifliği

bir serçe zerafetiyle eğildi
konuveren öpücüğüyle
bembeyaz küçücük avuçlarındaki
esmer
kocaman
avuç içine bıraktı kendini


öpülen yerde bir sevda hikayesi sürüp gitti
kıvrıla kıvrıla uzanan sarmal
başladığı noktanın yakınına erişti

her şey benzerdi
fakat hiç bir şey bir öncekinin aynısı değil

bir serçe zerafetiyle eğildi
kondurdu kendini
kocaman esmer avuç içine
kondurduğu 'ben'i
daha iyi değildi
daha kötü de değildi
aynı
hiç değildi

1 Ekim 2008 Çarşamba

enayi

kendi ellerinle topladığın
orada burada biten ıspanaklardan yapılan yemektir
kardeşinin yüzüne attığın yaramaz yoğurttur
bayram paraların cebinde bakkala koşmaktır
hasta olacağını bile bile bir çikolata daha yemek
su ve soğuk geçiren ayakkabılarınla karda oynamak
ve bastıramamasıdır mutluluğunu eve gelip sıcakla karşılaştığında acıyan parmaklarının
bir burukluktur mendil kapmacada bir türlü medili senin arkana atmamalarının verdiği
her iyi şeyi lütuf
her kötülüğü yazgı sanmaktır
yoktan, olmazdan, mümkünsüzden anlamamaktır
bir uçan balonun cazibesi,
denizde morarana titreyene kadar kalmaktır

şımarıklık
arsızlık
çocukluktur
seni arzulatan

29 Eylül 2008 Pazartesi

matruşka: bir bar kadını

III-
duman duman bir barda doğdu içindeki kadın
bir topuğu kırıktı
ayak bileği ağrıyordu
ve ruju bulaşmıtı çenesine


II-
duman duman bir odada doğdu içindeki kadın
sancı sancı ağlıyordu
ama dönüş yok- tünelden çıkarmıştı
kafasını


I-
duman duman bir yağmurda doğdu içindeki kadın
sokak loştu ve buram buram yükseliyordu kendine has kokusu
yağmur körüklüyordu esansını

0-
ölü doğdu içindeki kadın

bir silahım yok

bir silahım olsaydı
önce silahımı vururdum
sonra kendimi

hepinizi vurmuş olurdum sonuçta
yitip giderdi nazarımdan dünya


ama silahım olsun isterdim- şiir:

acemiyken- şiirin- ağzına sıçardım.

onun ağzına sıçmamak için kendimi hırpalardım

ve nihayet alırdım öcümü her birinizden...!

gel gör ki
bir silahım yok
ispatlayamıyorum varlığımı
ondan olsa gerek
üstüme basıp geçiyor 'kelimeleriniz'

bir silahım yok
olsaydı vururdu kendini
zehirlerdi beni sıçrattığı kanıyla
ve kusardım yüzünüze 'kelimelerimi'

sen! entellektüel
ayırma kendini kabileden

bir silahım olsaydı
ki yok
onu 'senin' göremeyeceğin bir yere saklardım
evet -senin-
öyleyse ...senin... değilim
senin değil şiirim

bir silahım olsaydı ki bu -şiir- olurdu
ve kurşunlarım olurdu kelimelerim

sen mutsuz olurken, ben çok eğlenirdim


bir silahım yok!

malesef,
yok
bir silahım...

28 Eylül 2008 Pazar

galip'ten gaip'e

've sevgi emektir...'
emeğin zaferi değil midir türküsü yaşını almışlarca söylenen?

yoksa o çocuğun rüyasında gördüğü şehvet midir zamanı delip geçen?

tekrar

've sevgi emektir...'
bir rüya değil gaipte yüzen.
manasızlığın cehenneminden çıkıpta genç göğüsleri lime lime eden...

18 Ağustos 2008 Pazartesi

kapılar

Kapılar çarpıyor durmadan
Kapılar.. gıcırtıyla, uğultuyla, iniltiyle…
Kapılar çarpıyor hiç dinlenmeden…
Kapılar, boy boy, renk renk, ağaç ağaç…
Kapılar…
Kapılar çarpıyor önümden, arkamdan
veya tarafımdan.
Kapılardan birini açıp çıkıyorum rüyamdan.

9 Ağustos 2008 Cumartesi

susamcık

bir susam tanesiyim
sıcacık böreğin üzerinde
ve ne acıklı bir son ki

çiğnemeyeceksin bile beni-
iki yanımda duran taneyi-
keyifle çiğnediğin gibi

hürriyet

yüreğim çırpınıyor
dışarıda
olmak- bir nefes çekebilmek için
avare
havadan

ayaklarımı:

al
mış

bir
ritim

dans-- dans-- dans- diyorlar

zihnim uçuculaşmak istiyor
kaygısızlığa susamış vicdanım

özgürlük denen ütopya
nispet yapıyor bana

11 Ocak 2008 Cuma

itidalsiz

elinde çiçeklerle bekliyor beni
beyaz sabun kokan kaldırımda

uzayıp gidiyor varlık alemi
şangur-şungur...
kuyruğuna takmış zamanın tenekesini

uzuyor tuttuğum eller
öptüğüm sevgiler

inatla
uzuyor
saçlarım...
tırnaklarım...

uzatmasak diyorum içimden
uzatmasak da
sevişsek

feleğin çemberinden duyuru

ömrünün kızıl tığını
sokamazsız etime

ne bir dirhem et
ne bir ilmek kan
sunmam hizmetine

olmuş-tatlı-mükemmel bir meyve değilsen-
dalından kopmaya razı

sevdiğim de değilsin bundan gayrı

adem

sabun köpüğü üfler gibi
mükemmel balonlar yapamazsın
insan denen orospudan

üstüne binip gezemezsin
köpükten bir balonun
patlatmadan giremezsin yüreğine

eğer sanatına güveniyorsan
balçıktan yapacaksın ademi
kalbini kendi kaburgandan

ve yine de sevmezse seni
bir ağacın dibine gömeceksin

o hasta-hanenin bahçesine
bademciğini gömdüğün gibi